Film, İngiliz
yazar George Orwell'in 1949 yılında yayınlanan romanı 1984 den esinlenmiştir. Roman
gelecekte yani 1984 yılında geçen bir karşı ütopyayı anlatıyor.1984 yılındaki
İngiltere . Baskıcı bir yönetim, her şeye egemen tek bir parti . Dünya iki
kutuptan oluşuyor, Avrasya ve Okyanusya . Birbiriyle sürekli savaş halinde olan
iki kutuptan bahsediyoruz. Ekonomi, üretim araçları her şey ama her şey bu otoritenin elinde. Tüm
bu yapının başında ise herkesi, her an ve her yerde izleyen , denetleyen Big Brother var. Sokaklarda, iş yerlerinde, evlerde
ve hatta onlar uyurken dahi dev bir
ekrandan sürekli izlenen ve onlara seslenen bir iktidar güç bulunmaktadır. Rejim
karşıtı eylemler cezalarla sonuçlanıyor
ve bu ceza büyük oranda ölüm oluyor. Öldürülen insanlar ise önce yoğun bir işkenceden
geçiriliyor. İşkencede yaptıkları ve bu arada yapmadıkları pek çok şeyi itiraf
ediyorlar. Halkın önünde deşifre ediliyorlar. Pişman ve ıslah olduklarını
söylüyorlar. Ve bir süre
sonra isimleri kayıtlardan siliniyor. Yani hiç yaşamamış oluyorlar. ‘Düşünce
suçu ölümdür.’ sözü filmde sıkça tekrarlanan bir repliktir. Bunun dışında tele-ekrandan
yankılanan diğer sözler dikkat çekicidir. Örneğin;
'Savaş barıştır.'
'Özgürlük köleliktir.'
'Cehalet güçtür.'
Filmde büyük bir sefalet dikkat çeken başka bir özelliktir.
İnsanlar neredeyse harabe denilebilecek yerlerde yaşamaktadır. Filmin baş kahramanı Winston’un kaldığı oda bunu
açıklamaya yetecektir. Bir yatak, sandalye , komidin ve tabi ki dev bir
ekrandan oluşmaktadır. Temel besin maddelerine dahi zorlukla ulaşılıyor. Traş
bıçağı o kadar zor bulunan bir şey ki herkes birbirinden istiyor bunun yanında çay, kahve, çikolata ve keyif verici
maddeleri bulmak neredeyse imkansız. Ancak filmde bolca içki tüketimi olduğu da
gözden kaçmayan bir ayrıntı. Her yerde düşünce polisleri vardır ve bunların kim
olduğu belli değildir. Anti-sex partisi vardır ve 'Siyasal güç orgazmın
üstündedir. ' der. Evlilikleri azaltıp bekareti korumak temel amaçlarıdır. Yapay
döllenme bulunana kadar kadınların kendisini saklaması istenmektedir. Evlilik
çok hoş karşılanmasa da yasak değildir.
Üreme amacıyla izin verilir ancak üremek de tehlikeli bir şeydir. Çünkü az önce
bahsettiğim gibi düşünce polisleri vardır ve çocuklar ideolojik bir eğitimden
geçmekte ve ailelerini mimlemek üzere kullanılmaktadır.
Tele-ekranın insanların yaşantısı üzerindeki rolünden biraz
daha bahsetmek istiyorum. İnsanları tele –ekrandan gelen ses uyandırıyor. Ve
herkesi ekranın karşısına geçirip, kendisiyle beraber spor yapmaya zorluyor.
Başaramadığı hareketler için kızılıyor ve o hareketi düzgün yapana kadar tekrar
yaptırılıyor. Burada bir parantez açarak günümüz televizyonlarında yayınlanan
Big Brother programıyla bir bağlantı kurmak istiyorum. Dikkat ettiyseniz onlarda
güne ‘Big Brother’ ın çağrısıyla uyanıyorlar ve herkes yatağından kalkana kadar
çağrı devam ediyor.
İş yerlerinde ise her çalışanın masasında tele-ekran
bulunmakta ve çalışıp çalışmadığı ne
yaptığı sürekli izlenmektedir. Başka bir işle uğraşmak, zaman
kaybetmek veya iş arkadaşlarıyla
konuşmak asla yok.Winston’un çalışma alanı görüntüye girdiği an bu detayın gözünüzden kaçmayacağına eminim. Evlerde
de dev boyutlarda tele-ekranda sürekli Big Brother ‘in söylemleri ve
izlemesi mevcuttur. Winston-filmin
başrolü- eski bir antikacıdan aldığı defteri günlük olarak kullanır.
Bu günlüğü tele ekranın yanındaki duvarın içine saklamıştır
ve yazacağı zaman sandalyesini ekranın hemen yanına, görüş alanının dışına çeker ve orada yazar. Günlüğüne yaşadığı dönem için
yazdıkları ise dikkat çekicidir. Yaşadığı çağı ‘Düşüncenin Özgür Olamadığı Çağ,
Big Brother Çağı, Düşünce Polisi Çağı ’ olarak betimler.
Filmin benim için kuşkusuz en can alıcı sahnesi ise Winston’
un yasak aşkı Julia ile düşünce polisine ve Big Brother’ a basıldığı sahne.
Yasak aşk diyorum çünkü bu çağda aşkta yasaktır. Winston, günlüğünü ve birkaç
eşya daha aldığı antikacıyla, dükkanın üst katında bulunan daireyi bir
haftalığına kendisine kiralaması için anlaşır. Bu dairenin çok büyük avantajı
vardır çünkü burada tele-ekran ve dolayısıyla Big Brother yoktur. Burada Julia
ile buluşurlar. Hem dönemden bahsedip , hemde O'Brien’in onlara ‘Yeni Konuş’
sözlüğü adı altında tele –ekranın önünde
verdiği ancak aslında içinde dönemle ilgili merak ettikleri her şeyi barındıran
kitabı okumak (O'Brien devletin önemli adamlarından biridir, öncelikle
Winston'la aynı düşünceleri paylaşıyor gibi görünür fakat daha sonrasında bir
düşünce polisi olduğu ortaya çıkar.) ve Julia ile baş başa vakit geçirmek
için bu daireyi kullanırlar.
Fakat bir sabah hiç ummadıkları bir şey olur. Odanın
duvarındaki resim çerçevesinin arkasından Big Brother’ in sesi gelir. Meğerse
odanın içinde tele –ekran vardır ,bu çerçeve sadece onu gizlemek için
kullanılmıştır. Çerçeve düştüğü anda çırılçıplak Big Brother ‘in karşısında
bulurlar kendilerini ve tabi hemen polisler gelir . Onlara odayı kiralayan
antikacının da bir düşünce polisi olduğunu öğrenince büyük şok yaşayan Winston
ve Julia hemen oradan Sevgi Bakanlığı 'na götürülürler.
Sevgi Bakanlığı yerin çokça katı altında, hiç penceresi
bulunmayan, korkunç bir yerdir. Burada
Winston’a çeşitli işkenceler yapılarak devlet hakkında çeşitli fikirlerini
bırakmasını ve partiye koşulsuz itaat etmesi sağlanmaya çalışılır. Filmin
dikkat çekici sahnelerinden birisi de burada Winston ve O'Brien arasında yaşanan
diyalogtur. O'Brien gerçekliğin insan zihninde olduğunu söyler fakat hasta ve ölmek üzere olan insan
zihninde. Winston ise ‘Özgürlük 2+2 nin 4 olduğunu söyleyebilme özgürlüğü ’
olduğunu savunur. Bunun üzerine Winston’ a O'Brien parmaklarıyla dört
rakamını gösterir ve bunun kaç olduğunu sorar. Dört cevabını alınca işkence
aletini devreye sokarak vücudunu ellerinden ve ayaklarından çeker. Durur ve
tekrar sorar. Bu sefer ‘Bilmiyorum,sanırım 4 ’ cevabını alır. Tekrar işkence
yapar ve bir daha sorar. Bu sefer Winston dört gördüğü parmaklara beş cevabını
verir ve rejim onun beyninde de amacına ulaşmış olur.
Ama hala
duyguları kontrol altına alınamamıştır. Sevgi bakanlığında bunun da bir çözümü
vardır. Winston'un yüzüne fareleri yaklaştırınca, farelerle kendi arasına
Julia'ya koyar. Çünkü koyacak başka kimsesi yoktur. Benim yüzümü ısırmasınlar,
Julia'nın yüzünü ısırsın, der.
Sevgi Bakanlığı' ndan gönderildikten sonra çok rahat koşullar altında, hiç izlenmeden yaşamaya başlar. Ancak hiç arkadaşı yoktur. Bir gün yolda Julia ile karşılaşır. Julia'da korkusuna yenik düşüp onu satmıştır. Birbirlerinden özür dileyip, dostça ayrılırlar. Ve geçen her gün, Parti ve Big Brother'a olan bağlılıkları artarak yaşamaya devam ederler.
Sevgi Bakanlığı' ndan gönderildikten sonra çok rahat koşullar altında, hiç izlenmeden yaşamaya başlar. Ancak hiç arkadaşı yoktur. Bir gün yolda Julia ile karşılaşır. Julia'da korkusuna yenik düşüp onu satmıştır. Birbirlerinden özür dileyip, dostça ayrılırlar. Ve geçen her gün, Parti ve Big Brother'a olan bağlılıkları artarak yaşamaya devam ederler.
Filmde sıkça vurgulanan şeyler ise özellikle filmin sonlarına doğru dikkat
çekicidir. ‘Güç bir araç değil, sondur’, ‘ Partiye olan sadakatten başka
sadakat yoktur.’ , ‘Big Brother sevgisinden başka sevgi yoktur’.
Film düşündürücü ve her insanın farklı düşünceler
çıkarabileceği bir yapıdadır bence. Beni en çok düşündüren ise günümüz ile film arasındaki
bağ oldu. Yaşadığımız Post- modern çağda Türkiye ‘de ve dünyanın birçok
ülkesinde Big Brother furyası oldukça popüler ve insanlar bunu izlemekten keyif
alıyorlar. Sadece Big Brother için değildir bu söylemim. Aynı şekilde
insanların gözetlendiği ve insanlara emirler ile yaptırım gücü olan her
programı izlemekten zevk alıyoruz. Ve garip bir şekilde bizde izlenmek
istiyoruz. Bunu açıklayan tek bir söz
var bence. Üniversitemize söyleşiye gelen İsmet Emre hocamızın söylediği gibi
bütün olay aslında ;
‘Klasik dünyada ‘Düşünüyorum,
o halde varım.’ diyoruz, Modern çağda ‘Biliyorum, o halde varım.’, Post- modern
çağda ise ‘İzleniyorum , o halde varım.’’.